Önceki kuram olan “Kıtasal Sürüklenme” nin okyanusal havzaları büyük ölçüde ihmal etmesinin aksine, deniz tabanı yayılması doğrudan görüşümüzün uzağındaki alanın aktivitesine odaklanmıştır. Şimdi artık klasik olan makalesinde, Hess, okyanus ortası sırtların manto yükselim zonlarının üstünde konumlandığını önerdi. Mantodan yükselen malzeme yanlara doğru yayıldıkça, deniz tabanı tıpkı bir kaşıyıcı kuşak gibi sırt zirvesinden öteye doğru taşınır. Burada çekme kuvvetleri kabuğu kırıklar ve magmanın içine girebileceği ve yeni okyanusal kabuk oluşturabileceği bir boşluk sağlar. Yani deniz tabanı sırttan uzaklaştıkça, sırtta yeni kabuk oluşumu gerçekleşir. Hess, ayrıca, Peri – Chile hendeği gibi derin okyanus hendeklerinin okyanusal kabuğun gezegenin içine çekildiği yerler olduğunu ileri sürmüştür. Buralarda, okyanusal kabuğun yaşlı kısmı mantoya doğru çekildikçe yavaş yavaş tüketilir. Bir araştırmacının dediği gibi: ”Okyanusal kabuğun genç olduğuna şüphe yoktur” hatta;
Deniz tabanı yayılması hipotezinin zemin bulmasıyla birlikte, Harry Hess bilimsel devrimin bir başka evresini başlattı. Düşüncelerini destekleyen nihai kanıtlar birkaç yıl sonra bir lisans üstü öğrencisi Fred Vine ve danışmanı D. H. Matthew’ un çalışmaları ile geldi. Vine ve Matthews’ un çalışmalarının büyüklüğü, daha önceleri ilgisizmiş gibi düşünülen iki fikri, Hess’ in deniz tabanı yayılması hipotezini ve henüz keşfedilmemiş olan jeomanyetik terslenmeyi, birleştirebilmesindeydi.
Hess’ in deniz tabanı yayılması formüle ettiği dönemde Jeofizikçiler yerin manyetik alanının peryodik olarak terslendiği (yani zamanla kuzey manyetik kutbu güney ve güney manyetik kutbun da kuzeye dönüşmesi) olgusunu kabul etmeye başlamışlardı. Ters polarite dönemlerinden birinde katılaşmış olan bir kayaç, bugün oluşan kayaçların tersi bir şekilde mıknatıslanmış olacaktır. Bugün manyetik alanda aynı manyetizmayı sunan kayaçlar “normal polarite” tersi söz konusu ise “ters polarite” sahiptir denir.
Manyetik terslenme kanıtları dünyadaki sediman ve lav örneklerinden elde edilmiştir. Manyetik terslenme kavramı bir kez kabul gördükten sonra, araştırmacılar polarite terslenmeler için bir zaman ölçeği oluşturmaya giriştiler. Yeryüzünde volkanik aktivitenin, kesik kesikte olsa milyonlarca sürdüğü bölgeler vardır. İş, farklı yaşlardaki çok sayıda lav akışında paleomanyetizma polaritesini ölçmektir. Bütün yerküreden toplanan bu veriler yerin manyetik alanı değiştiği zamanki yaşları saptamakta kullanılmıştır.
Bu arada, manyetik terslenmelerle deniz tabanı yayılması hipotezi arasında belirgin bir ilişki açığa çıkarılmıştır. Araştırmacılar kabaca sırta paralel yüksek ve alçak şiddetli manyetizmanın söz konusu olduğu kabul şeritlerinin varlığını saptamışlardır. Bu manyetometre adı verilen, oldukça hassas, okyanus tabanını sırta dik yönde kateden gemilere yüklenmiş aletlerle gerçekleştirilmiştir.
Şu halde, bir kez en son manyetik terslenmenin tarihi bir kez saptandığında farklı sırtlardaki yayılma hızları kesin olarak saptanabilir. Örneğin Pasifik Okyanusu’nda, belirli bir zaman dilimindeki manyetik şeritler Atlantik Okyanusu’ndakinden daha geniştir. Buradan, Pasifik merkezindeki yayılmanın Atlantiktekinden daha hızılı gerçekleştiği sonucu çıkarabiliriz.
Artık bugün, paleomanyetizmanın kıta sürüklenmesi ve deniz tabanı yayılmasını desteklemek üzere ileri sürülen en ikna edici kanıt olduğu konusunda ortak bir kanı bulunuyor. 1968 yılıyla birlikmte, Jeologlar oluşlarını manyetik terslenmelerden çok ta farklı olmayacak bir şekilde tersyüz etmeye başladılar. Bilimsel düşünce akımı artık hareketli bir dünyaya doğru ilerliyordu.